29 Aralık 2011 Perşembe

MUTLU YILLAR

Merhabalar,
2011'den son postumu atıyorum.Bu gece saat 12 de bu yıla ait tum kırgınlıklarımızı,yilginliklarimizi bırakıp yeni yepyeni umutlarla yeni bir yıla 2012'ye merhaba diyecagiz.Kendi adima 2011 beklentilerimi karsilayamayan aslinda fazla beklentisi de olmayan bir yildi. Fakat 2012 de hedeflerim yuksek.


Fazla sözü uzatmaya gerek yok. Herkese tüm dileklerinin gerçekleşeceği,istediğiniz ne varsa gelip sizi bulacağı mükemmel bir yıl diliyorum. 2012'de yeni postlarda,güzel duygularda buluşmak ümidiyle mutlu yıllar ...






28 Aralık 2011 Çarşamba

UYUMAK İSTİYORUM
Uyumak istiyorum çok yoruldum.
yüreğim yorgun, beynim yorgun,sinirlerim yorgun,sabrım yorgun ve en kötüsü de umutlarım ümitlerim ve beklentilerim yorgun.Uyumak istiyorum,çok yordular beni.
Yüreğimi yordular,kafamı yordular,sabrımı yordular ve en kötüsü de umutlarımı,ümitlerimi yordular benim

.
Fakat kızgınlığım onlardan daha çok kendime! Çünkü iyi niyet gösterip , hep kendinden verip de  sonrada karşındakilerden onlardan da iyi niyet beklemek, işte bu düpedüz ve başlı başına saçmalık... Ne demişler; '' sen eşek ol, semer vuran çok olur.'' başkaları sana semer vurdukları için kötü diiller melek, onlara- sana böyle davranabilmelerine fırsat verdiğin için sen suçlusun.


Küçük hesaplar peşinde koşan büyük adamlardan sıkıldım. Bu mütevazi yalın ve yalnız  halimle  bile hep büyüklüğün bende kalması durumundan da sıkıldım. Kendi anlık çıkarları için yok saydıkları , görmezden geldikleri onca emeğe,onca yaşanmışlığa ve onca çabaya  üzüldüm.İlk defa emeklerimden , yaptığım  başardığım işlerden,o kadar ederi olmadığı halde onlara karşı içimde büyüttüğüm saygı ve sevgiden pişmanlık duydum.sonrada  ''-bi insan nasıl böyle şeylerden pişmanlık duyabilir Allah askına ya '' diye kendime kızdım.Bu kadar masumca ruhumun kirlenmesine dayanamadım halada dayanamıyorum.Ve tüm insanlardan nefret ettim, beni kötü olmaya zorladıkları ve iyi olmama müsama göstermedikleri için....





Bu blogu açarken böyle düşünmemiştim.Böyle planlamamıştım.nasıl bu hale geldi de bir melankoli bir iç döküş,bir  feryat bir imdat ve bir yalvarış blogu haline geldi bilmiyorum.Okuyan arkadaşlardan özür diliyorum.Malum hayat yeterince zor bide kendi sıkıntılarımızla insanları sıkmaya gerek yok.Fakat bu sessiz çığlıklarım burda ses oldu bana , suskunluğun dergahında da makam oldu bana. güncel hayatta bilakis  eğlenceli,fırlama zıpır diye tabir edilirim ama buraya içimi dökmek buraya agularımı akıtmak ve arınmış ve bi nebze de olsa rahatlamış olarak burdan çıkmak bana iyi geliyor.charle chaplin  gibi oluyorum. kızgınlıklarımı ve öfkemi burada bu kilitli blogda bırakıyor  kırgınlıklarımı soyunup gidiyorum. yada   hani dedikleri meşhur lafla şöyle tabir edeyim daha dogru sanırsam;  İçimde şefini kaybeden bir orkestranın hüznü var, dışımda Charlie Chaplin gülüşü. 












.

20 Aralık 2011 Salı

VAZGEÇTİM



2 kere 2 =4 peki benim 6 yapmak icin gücüm yetermi? Çabam doğru mu? Mantikli mı ? Gerekli mi?


Vazgeçtim.2 kere 2 =4 imiş öğrendim. 


Öğrenmek zorunda kaldım . Hayat o kadar zor ki sivri taraflarını törpülüyor, iddialarını çürütüyor ve  işleyen sistemine mecbur bırakıyor insanı ...
Özür dilerim. Melankoligim,umutsuz ümitsizim, suyu sıkılmış limon gibiyim,asiti kaçmış kola gibiyim. Ama artık böyle olmayacak. Eski Melek olacağım. Eskisi gibi olacağım. Eskisinden de iyi olacağım. Ünlü düşünürün de dediği gibi; "beni oldurmeyen acı güçlendirir" ...









9 Aralık 2011 Cuma

Söylenemiyor bir çok şey susmadan ... ÖZDEMİR ASAF


Benim canımı acıtan da bu ...
Düşündüklerimizi söylediğimiz,söylediklerimizi yaşadığımız ve yaşadıklarımızı hissettiğimiz zaman (hersey daha kötü bile olsa) sevececegim bizi. Daha çok seveceğim bizi...
Bitmek tükenmek bilmez ama eninde sonunda yılacak bi umutla ...





28 Kasım 2011 Pazartesi

....



Bana bakma sen. Benim derdim söylediklerimden çok söyleyemediklerim....



25 Kasım 2011 Cuma

AKLIM ERMİYOR

Lanet olsun... Lanet olsun... Lanet olsun...
Yoruldum onsuzluktan, ama onunlayken de yorgundum onunla olmaktan....


Anlamadım gitti. Anlayamıyorum ve aslında boşuna çabalıyorum anlamak için. İşte tamda bu yüzden imkânsız olduğu için vazgeçilemez ve gizemli olduğu içinde dikkatim hep onda. Ama ben böyle düşünmemiştim. Ben sandım ki yani sandım ki; iki gün üzülürüm sonra eski olur, hele birde üstüne yeni yaşanmışlıklarda eklen dimi mazi olur unutulur unutulur unutulur sandım.
Lanet olsun ki işte öyle olmadı. Dosta düşmana karşı güçlü durdum ama ben bana kalınca zavallıyım. Umutsuz vakayım. Çok aşığım çok. Çok acı çekiyorum çok. Ve üstüne üstlük çok canım yanıyor. Deliriyorum. Boğuluyorum. Bunalıyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Çivi çiviyi söker diye kendimi başka bir erkeğin kollarına atmak istiyorum. Unutmak istiyorum. Onunla gezdiğimiz yerleri patlatmak haritadan silmek istiyorum. Onun söylediği sözleri lügattan çıkarmak istiyorum. Onu hatırlatan her bir şeyi yok etmek yakmak yıkmak istiyorum. O ve ona dair ne varsa hafızamda ameliyatla aldırmak istiyorum, yüreğimdeki sevgi köklerine lazer epilasyon yaptırmak istiyorum
.
Ama sonra hem kendime yediremiyorum. Hem böylesi duygulara kıyamıyorum. İnsan gerçekten sevdi mi? İnsan aşık olunca yani; mantık aramamalı ama öyle olmuyor, böylede olmuyor…


Ben hep sarışınlara özenmişimdir. Güzellikten başka meşgalelerinin olmaması. Ve şu hayattaki yegâne işlerinin ( gönlünü hoş tuttuğu adamın limitsiz kredi kartıyla tabiki ) akşama kadar o ayakkabıcı senin bu kuaför benim olması. Ve tek en büyük derdlerinin kırılan orta tırnakları olması…


Neyse işte. Sonrada kendi kendime dalga geçerdim; ‘boş ver zaten senin ruhun sarısın!’derdim. Maalesef öyle değilmiş, öyle değilmiş işte kazın ayağı… Bazen çok bilmek ya da çok okumak ya da ne biliyim hayata ciddi anlamlar yükleyip entelektüel pozlar vermek iyi bişi deilmiş. Belki de o aptal sarışınların bu hayatta bir gaileleri yok. Öyle gelmiş böyle gidiyorlar hiçbir şey üretmiyor ve hiçbir çaba sarf etmiyorlar ama mutlular. Üretmeden tükettikleri halde mutlular. Hayat basit! Bir adam gittiği zaman üzülmek için fırsatları bile olmuyor. Köşeyi dönen son model marka bir jepe yansıyan güneş ışığı gözlerini kamaştırıyor. İçindeki kalın cüzdanlı kodaman adamın nitelikleri hiçbir önem taşımıyor.


Bende mutlu olmak istiyorum. Böyle olmuyorsa; mutlu sarışın olmak istiyorum.!!!





15 Kasım 2011 Salı

KADIN VE ERKEKLER İÇİN AÇILACAK KURSLARIMIZ :)

KADINLAR İÇİN:
1. Alışveriş yapmadan hayatta kalma yöntemleri.
2. Hamam böceği... bir insanı yutabilir mi?
3. Karar verme teknikleri. ne giyeceğine karar verme üzerine uygulama.
4. Direksiyonu hiç döndürmeden ileri gidip tekrar geri gelindiğinde araba bıkıp usanıp da düzgün park eder mi?
5. Annesinin yaptığı böreği yemek ile eşine ihanet arasındaki kavramsal farklar.
6. Telefonda kısa konuşma teknikleri
7. 12 çiftten daha az ayakkabı ile hayatı idame ettirebilme yöntemleri.
8. Paket paket diyet bisküvi yiyerek neden kilo verilmez?
9. Ocakta bırakılıp gidilen tencerenin neden bir süre sonra dibi tutar?
10. Duble hamburgerin yanında içilen kolanın diyet olup olmaması neden önemli değildir?
11. Final maçının oynandığı saatte beşinci tekrar oynayan diziyi seyretmemek bir şey kaybettirir mi?
12. Kredi kartıyla satın alma ve bedava alma arasındaki farklar.
13. Hiçbir zaman giyilmeyecek bir pantolonu indirimde yarı fiyatına almakla kim kâr eder?


ERKEKLER İÇİN:
1. Buz kalıbına nasıl su doldurulur? (Adım adım slaytla açıklama)
2. Tuvalet kağıdı rulosu takıldığı yerde kendini yeniler mi? (Yuvarlak masa tartışması)
3. Klozet kapağını kaldırıp duvara ve su borusuna sıçratmadan işemek mümkün mü? (Grup çalışması)
4. Kirli sepetiyle yerdeki halı/döşeme arasındaki temel farklar (Resim ve grafiklerle açıklama)
5. Tabak-çanak, yemekten sonra kendi kendine lavaboya veya bulaşık makinesine uçarak gidebilir mi? (Video ile açıklama)
6. Kimlik kaybı: Uzaktan kumandayı bir parçanız olmaktan kurtarmak. (Destek hattı ve yardımlaşma grupları)
7. Aranan şeyleri bulmayı öğrenmek, höykürerek evin altını üstüne getirmek yerine doğru yere bakarak başlamayı öğrenmek. (Açık forum)
8. Eşinize çiçek getirmek sağlınıza zararlı değildir. (Grafik ve ses kaydıyla açıklama)
9. Normal insanlar kaybolduklarında yolu sorarlar.. (Gerçek yaşam itirafları)
10. Kadın park etmeye çalışırken sessizce oturmak genetik açıdan imkânsız mı? (Araba kullanma simülasyonu)
11. Hayat dersleri: Anne ve eş arasındaki temel farklar. (Sınıfta canlandırma)
12. Nasıl ideal bir ‘alışveriş arkadaşı’ olunur? (Gevşeme, nefes egzersizleri, meditasyon ve nefes alma teknikleri)
13. Bunamayla nasıl savaşılır? Doğum günleri, yıldönümleri ve diğer önemli günler unutulduğunda nasıl özür dilenir? (Beyin şoku ve gerekirse operasyon)


facebooktan alıntıdır :-))









12 Kasım 2011 Cumartesi

Bu ara ....



Bu ara ne rakıya meze,nede kahveye sohbet edip orta mali edemediğim yalama olmuş kederlerim var benim ...





10 Kasım 2011 Perşembe

Eski sevgili

Eski sevgiliyle ayrilip sonrada onunla hic gorusmezsin.Seni arada ozlem dalgalari gelip sarar durur, çaktırmazsın. malum maharet budur; kan kusup 'kızılcık şerbeti içtim' diyeceksin.Sonra bakarsın ki için için onun aramasını bekliyorsun- hemde aramayacağını bile bile bi umut işte. Hayır anlamıyorum ki arasa n'olucak. Yeniden birlikte olmaya mı başlıycaksınız sanki! Naber ? Nasılsın? - İyiyim sen nasılsın?- yok Kötüyüm sen nasılsın? vs vs vs......

Bence bu da bizim kendimize bile itiraf edemediğimiz Aslinda "hani kotuyum derse yasadigimiz duygular gercekti, bak iste o da uzuluyor, Aslinda hala beni seviyor" gibi boktan zügürt tesellilerine siginmak isteyisimizden de neyse ... 

Velhasil kelam biz onu ozlemekle ve kendimizi yenilemek ve yeni baslangiclarla (Yeni bir Kurs, yeni ortamlar, yeni arkadaslar ve yeni alinmis kararlar Listesi vb.) oyalamakla meşgul oluruz...

Günler böyle akıp geçerken , sen için için de ondan bir mesaj, bir telefon yada nebiliyim ortak tanıdıklardan gelecek bi haber beklersin. Beklersin... Beklersin.. 

Hiç bir haber gelmez hiç bir bok olmaz tabi ....

Sen tam yeni yaşamına ayak uydurmaya çalışıyor ve eski sevgili için ''acaba bu adam var mıydı gerçekten bir aralar yoksa hiç olmadı mı ? Benim hayal gücüm bana oyun oynuyor galiba'' diye düşünürken hiç beklemediğin anda beklemediğin zaten gereksiz de olan bir mesaj ....Tabi nevrin dönüyor o an ( Zaten melankolik bünye yaşadığı olayı izlediği filmlerle falan eşleştiriyor zannedersem ve bütün filmlerdeki benzer sahneler çağrışım yapıyor) . Dünya kararıyor falan, bütün yaşadığınız güzel anlar bir film şeridi halinde ve aynı zamanda müthiş romantik ve sözlerinde  tükenmeyen vaatleri olan  ,bitmeyen aşklar 
 vaat eden bir şarkı fonda görüntülere eşlik ederken gözünün önünden geçip gidiyor.

N'oldu hani unutmuştun ??? Ne ayaksın kızım kendine gel .... Şşşşiiişşşştttt aloooo...... Kime diyorum ben .... Aklının sesini dinle , kalbinin diil... Akıllı ol. Bir kişiyi unutmak istiyorsan onunla yaşadıklarınızı diil onun sana yaşattıklarını hatırla!!! Vs. vs. bu ve buna benzer aklını mantığını sana biat etmeye davet edersin .

Tabi önemli olan netice... İşte bende ayrıldığım sevgilimden bir aydan sonra yukarıda anlattığım anlattığım reaksiyonları oluşturan bir mesaj aldım.Ve allak bullagım şimdi... lanet olsun sana ya ... Sana ne nasılsam nasılım ! Sana ne.... Bana ne nasılsan nasılsın! Bana ne...





     

28 Ekim 2011 Cuma

Ey güzel İstanbul...



Ey güzel İstanbul ;
      Ben hep seni , cikarlari için her şeyi yapacak, işveli,cilveli,isini bilen,naif ve zarif ve karsı konulamayacak kadar cazibeli bir kadina benzetmişimdir. Fakat bugün boğazının  karanlık sularına bakarken geceninde yardimiyla gizlediğin sessizce kabullenip sustuğun onca sirrin,gizemin ustune kendini bile sakladığını  duşundum.   


        Boğaziçi köprüsü sana inat  seni aşikar etmek istercesine gereksiz biçare bir caba icersinde Üzerinde salınırken o kadar çekici geldin ki...
      Ve ilk kez kadin değilde daha çok asi, içine kapanık , güçlü boylu poslu elde edilemeyecek kadar uzak ve teslim olmayacak kadar gururlu bir erkek gibi geldin.
      Ve bu dusunce ve sen İstanbul seni böyle daha çok sevdim. Beynimde bir ısik, içimde kontrolsüz bir enerji uyandı. Delisine uzerinde tepinmek, hani derler ya "İstanbul Kazan Ben kepçe" iste öyle altından girip üstünden çıkmak,her semtini her caddeni, dört bir yanini tavaf etmek, yeditepenin yedisine de ayrı ayrı çıkıp yedisinde de gırtlağım yırtılırcasına "bugün sana tepeden baktım aziz İstanbul" ve "aziz olabilirsin ama benden büyük  değilsin İstanbul" gibi kendini eşkiya filminde sanan bir edayla klişe repliklerle bağırmak istedim.


Ve her seye rağmen bu düşünce ve sen İstanbul seni böyle daha çok sevdim...





26 Ekim 2011 Çarşamba

ehuuuuuu blogum var artık benim :)


Blogumu yeni açtım. Blog oluşturmaya başla butonu ile temasım neticesinde bu sayfaya ulaşıverdim. Ne renk yazsam diye düşünürken (şuursuz bokluğum üstümde malum; ne yazacağından ziyade ne renk yazacağının derdine düşecek kadar hem de ) bu rengi görüp ağlamaklı oldum. ojeci, parfümerici dolaşıp duruyom ben ya .... Bulamadım hala böyle bir mavi ....

Efendim neyse fazla uzatmayayım. Malum canım ülkem karışık başında bin bir dert , ojesinin rengine düşmüş şuursuzluğunun üstüne bide sağduyusuz sanmayın beni... Bu sebebiyetten öhööö öhö ve öhöömm diye boğazımı temizleyip kocaman kocaman MERHABALAR diyorum.

ehuuuuuu blogum var artık benim. Blokçuyum artık ben.  :-)