14 Ekim 2015 Çarşamba

   Uykusuz geçirilip, çok düşünülen geceler  var ya;o gecelerde alınan kararlar var ya , İşte o kararlarla yaşıyoruz 'kader' dediklerimizi...
   Bugün en sevdiğim diziyi izliyorum. orda bir twitter entrisi geçti; ''kalbinesor''Kalbimize sorarsak yandık, yanarız... kalbime sorarsam, dayanamam ...  kalbime sorarsam- kendime yenilirim.  Kalbime sormaya korkarım. Olacaklardan korkarım. Yapacaklarımdan, sebep olacaklarımdan korkarım. Bi bizim kalbimizden geçenler var, bide yaşamamız gerekenler...Birileri soslu makarna hazırlasın, birileriyle  mutlu mesut ,soslu makarna yiyebilsinler diye alınan kararlar var... Neyse ki; en sevdigim öğün kahvaltı (!!!!) 

                                          ( sen ekmek parası kaznmak için tasıyorsun bu yükü de,  ben , ya ben niye taşıyorum!!!)

      Ben kalbime soramıyorum, sizin kalbine soranlardan olmanız, kalbinizden geçenleri yaşayabiliyor olmanız dileklerimle...
 Çarşambanın bitmesine 25 dakika kaldı, o yüzden iyi perşembeler dileklerimle...


Yaşadıkça Ögreniyor İnsan!!!


Birisi hırçınlaşıp haklı haksız yere kırıp dökerken , diğeri o kadar anlayışla o kadar samimiyetle ve o kadar masumiyetle sarıp sarmalıyor. ve ben maalesef hak edene hakkaniyetini veremememin agırlıgı altında ezilirken, kendimi ne kadar ihmal ettiğimi düşünüyorum. ya benim hak ettiklerim, onlara bana kim veriyor yada kim vermiyor. İşte bütün mesele de bu sanırım. Ama en büyük hatayı gene ben yapıyorum. yanlış adamı istiyor, onun için üzülüyor.gereksiz yere kendimi tüketiyorum. Ne için kimin için??? Değer mi? Değmez melek değmiyor... bari hakedene haksızlık etme... 





Dün bir adam bana dedi ki; '' Seni çok seviyorum. bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum seni, Annemle babamdan bile daha çok seviyorum seni......'' Bu cümlelerin anlamını biliyorum ben. daha öncede ben birine söylemiştim.ve bana ne söylendiyse o zaman bende onu söyledim dün o adama... Dedim ki; ''Böyle söyleme , her şeyin herkesin yeri ayrı. Bir daha böyle söyleme...'' Niye mi böyle söyledim? Umut vermemek için... İçin için kızdım ona hatta, beni sorumluluk altına soktuğu için, onu asla bırakmamam gerektiğini vurguladığı için, beni böyle sevdiğine sevinemedim, üzüldüm sadece ona karsılık veremediğim için... Böylesine bir adamı hak-etmiyorum diye içerledim kendime...Bide üzüldüm, çok hemde, çünkü bana söylenen bu cümleleri, vakti zamanında benim söylediğim adamda geçmiş zamanda, benim şuan konuştuğum gibi konuşmuştu bana.... Yani yaniiiiiiyanisi acabası yok...... ümit vermek istemeyen insan sözleri bunlar!!!yani o kadar basit ki her şey ortada.Gözümdeki perde kalkalı çok oldu da , yüreğimdeki hala durur orda öylece... Velhasıl kelam ; yaşadıkça öğreniyor insan... Goethe demişki; ''İnsan kendini insanda tanır. '' ne kadar dogru bir laf ne kadar anlamlı.. Neyse ben yanayım, yanayım yüreğimdeki perdeye!!!


3 Ekim 2015 Cumartesi

Düşüncelerim susuyor. ..

          Bazen düşünüyorum. .. Bazen değil aslında, çok sık . Başka türlüsü nasıl olurdu diye?
Düşünmeye  bile hakkım olmadığına kanaat getirip, dusuncelerimde susuyorum. Düşüncelerim susuyor...
    Hem düşünmeye susamis,  düşünmek istiyor... Susuyor derken  ...
Hemde sesi çıkmıyor.  Sesinı kesiyor,  konuşmuyor susuyor yani. ..
     İyi geceler.
Siz müsade etmeyin düşüncelerinizin  "susuyor " olmasina!!!


30 Eylül 2015 Çarşamba

Çok Ağır Be Gülümmmm ...

 
        Bazı insanlar etten kemikten, ama bazıları var ki; 
Ruhtan , kalpten, içten, samimiyetten, aşktan yaratılmışlar. Öyle güzeller ki, öyle candan. Böyle insanlar var gerçekten,  içinde yaşadığımız boktan dünyaya inat, bize iyi gelen, güç veren, bize kim olduğumuzu hatırlatan...

        Onların yoklukları ; yaralayıcı, yıkıcı, insanın kolu kanadı kırılıyor sanki, onların sevgisini kaybetmek, yapmadığın yanlışlıklara- bitmeyen bedeller ödemek gibi. Çok sancılı. Onların kalbi senin için atmadığı zaman her şey öyle anlamsızlaşıyor ki, her şey öyle manasızlaşıyor ki...
    
         Çok boktanlaşıyor be hayat... Çoook...





          Bana yazarken, size okurken,  eşlik edebilecek en güzel şarkılardan...

         Ben o insanı sevmeye devam ediyorum.  Uzaktan da olsa! Çünkü böyle olması gerekiyor.Ama o da beni sevmeye devam etsin istiyorum. Çok mu bencilce?  Hayır!  Hayır , ben egomu tatmin etmek istemiyorum. Bunun için değil hala beni sevsin istemem. Şimdi ona sarılamıyorum. Sadece anılar var hafızamda, kokular var burnumda, kimi acı-kimi tatlı sözler var kulaklarımda... Acı olanları bile güzeldi. Çünkü gerçektiler. Çünkü inanıyordum. Çünkü kalbimin , aklımın, ruhumun, sevdamın en derinliklerinde hissediyordum. Sevdiğim kadar olmasa da , sevildiğimi biliyordum. 
        
        Ama şu an kalbinde olmadığımı , o kadar çok , o kadar iyi , ve o kadar net hissettiriyorsun ki...
Bu şeye benziyor. Şeye... Hani neydi?  Bi söz vardı;

       '' Öküz öldü, ortaklık bitti.''
      
       Oysaki gerçekti madem, şimdi neden sevmiyorsun??? 
    
       Ben hala severken, hatta eskisinden bile daha çok seviyorken. Sen neden bana sırtını dönüyorsun? Sen benim taşıdığım kadar, taşıyamıyorsun aşkımızı, yada askımı mı demeliydim? Ben o zamanlar bile taşıyabiliyorken, şuan şartlar eşitlendi sadece. Şuan taşıyamıyorsun. Demek ki benim yerimde olsaydıııınnn . Düşünmek istemiyorum bunu... !!!

       Çünkü sorularımın cevaplarını aldım, alıyorum, ve bunları kabullenmek istemiyorum. İçimde ki acabalarımın, haklı çıkışına mı yanayım? Hayatımın içine edişine mi, sana aldanışlarıma mı  yoksa içime- boğazıma- kalbime oturan düğümlere mi yanayım? Hangisine?  Yada hangisine daha çok!!!

       Empati kurmaya çalışıyorum. Sende kırılıyorsun. Anlıyorum, Benden vazgeçtin, öfken de en büyük yardımcın. Senden vazgeçtiğimi düşünüp, bana hınçlanıyorsun. Sevgin (hoş varsa tabi !) nefrete dönüşüyor. Bunları zaten biliyorum.

       Ama bunlar yetmemeli benden vazgeçmene! Çünkü bende yetmemişti...
       Ama sana yetti...

       Artık ne zaman oldu ki; yanımda, bana bakıp içten bir gülümsemeni görmedim. Şöyle okkalı olmasın ama, içten bir kahkahanı bile duymadım. Artık gülüşünü bile esirgiyorsun benden. Kahkahanı bile paylaşmıyorsun.

       Çok ağır be canım, çok ağır be sevdiğim...
       Çok ağır be gülümmmmm...
         

      

   
   

28 Eylül 2015 Pazartesi

Lutfu da hoş be...

Gene yazilarima, yazmaya siginmaya başlamak hem üzüyor beni , hem de sevindiriyor. Çünkü yazmaz  isem delirecegim. Anlatamadiklarimi yazarak, rahatlama yöntemine siginiyorum. Ama yazmak güzel. Bari bunun ile  teselli bulup rahatlayayim istiyorum.
 
Çok yorgunum. Ama öyle  böyle değil.  Çok ıssızım. Çok yalnızım. Kalabalık sayılabilecek bir ailenin üyesiyim.  Yanında rahatça konusabilegim, kendim olabilegim arkadaşlarım var. Yanında osurabildigim bir sevgilim de var üstelik.

Ama benim istediğim  bu değil ki!!!
İstediğim  farklı bir şey. İstediklerimi konuşamayan ,  yaşayamayan, yaşadıklarını ise sindiremeyen biriyim ben.
Ordan bakınca zavalliya  mi benziyorum, yoksa caresizligine hapis -kendi kapanina sıkışmış  bir sıçana mi benziyorum?  Yada hangisi ötekisinden daha kötü?
Bunu ben de bilmiyorum. Bilmek te istemiyorum. Bilsemde ne değişebilir ki? Gücüm yetmiyor bazı şeylere.
Siz hiç çaresiz kaldınız mi? Basit şeylerden bahsetmiyorum. Gelip geçici caresizliklerden diil bu söylediğim! Bir dönüm noktası. .. Üstelik sadece benim için de değil,  bir sürü insani da içine  çeken bir tür girdap.
Hakkım var mı kimseyi uzmeye. Nevrotik gibi yazıyorum. Belkide gibisi  fazla !!!
Kim söyleyebilir ki öyle olmadığımı. Pesimist ve nevrotik bir manyak miyim acaba? Bunu bilemem, bu karar yetisine de sahip diilim hatta. Ama bildiğim birşey varsa; ben bencil diilim. Kendimi düşünerek insanları da mutsuzluga sürüklemek istemedigimden bu ızdırap hallerim. ..
Bu iyi birsey mi?  Bana sorarsanız boktan birsey. Kendime  attığım yüzlerce kaziktan bir tanesi gibi görülse de ; en ağırı en yaralayan,  en kavurani, en yıkanı, en tüketeni...
E hadi ama toparlanma  vakti. Gözünde yaş kalmadı  bir varliktan sebep.  Ama değer. Lütfü da başım üstüne,  lutufsuzlugu da...


Ben senin yerine de sevmeye çalışıyorum ama olmuyor,  bari, bari sen benim yerimede  sevvvvv...

O adamlar yok mu ? Ah o adamlar...




         Nedir- bizim istediğimiz? Kalbimizi titreten , içimizi sızlatan , bizi bizden alan nedir?
Bu kadar kolay mı birine kapılmak,yada bu kadar zor....


        Öyle bir an geliyor ki; bir adam nutkunuzu kesiyor.Bir adam, gün gün sizi yiyor bitiriyor. Yaşama enerjinizi alıyor. hem size hayat yüklüyor, hem de ömrünüze , törpü oluyor. Böyle adamlar çok az var. Herkesin,  hayatında olmasını isteyeceği adamlar bunlar. Şanslıysanız ; ömrünüzde ,  şu ahir ömrünüzde, bir ömür de olsa, bir dönem de olsa böyle bir adamınız oluyor.

       O adamı tattıktan sonra, o adamı kokladıktan sonra,  o adamı yaşadıktan sonra, o kadar kolay olmuyor hayat. Her şey silikleşiyor,bütün şeyler, tatlar, kokular, dokular, sesler,şarkılar, türküler,güzel yerler, şiirler onda düğümleniyor.
   

        Sanki o adam dünyanın merkezinde. Diğer bütün erkekleri böylesine silikleştiren, basitleştiren, bütün erkekler basitleştikçe, gözünüzde gittikçe tanrılaşan gene o adam... Kokusu gelse burnunuza, bir mutluluk sarıyor, bir tatlı rehavet çöküyor üzerinize...
         
         Ya ne anlatıyorsam  ben de ... yani anlatamıyorummmm....
 Anlatacak çok şey var da ; takat yok, şevk yok, zaman yok, muhabbet yok, 
         
         Böyle adamlar var sözün kısası, 
şanslıyım ben. benim de böyle bir adamım var. Tek dileğim  tanrıdan; ayrı da düşsek, birlikte de olsak, hep olsun hayatımda.  Hatta olmayanlara nasip olsun...  
    
         O kadar iyi bir şey de değil hani yani bu adamlar!!!
Neden? derseniz.  Bu adam benim hem zehirim, hemde panzehirim...  Bazen öyle zalimce , öyle hınçla yakıyor ki canımı , kanırtıyor da kanırtıyor....

         Oysa ki ; farkında değil, az daha uğraşşa öldürecek beni.


         Bazen diyorum ki;  
Hani - Paplo NERUDA' nın söyledigi gibi: ''Seni seviyorum , çünkü  bundan başka çıkar yol bilmiyorum.'' 
  O ne yapsa fark etmez. yine öyle, yine delicesine, yine onun için ölürcesine, yine onun  için yaşarcasına, severim onu...  Ayrıca onun bunu bilmesine gerek yok, zaten böylesine sevildiğini  anlamasına imkan da yok. Hoş anlamasın da...

         Bazen de diyorum ki; (aslın da ben demiyorum, o bana düşündürüyor.)
Neyse ya... Yazmak istemiyorum... Ona kondurmak istemiyorum böyle şeyler. 



Biz iyisi-mi  Neşet Baba dinleyelim....
Ağrımız , sızımız,  azalır hafifler belki...