15 Aralık 2012 Cumartesi

Sen ve sana dair;

“Bir takvim ve bir şişe rakı yeter bana.
Takvim; Senin geleceğin günleri saymaya,
Rakı; Gelmediğin günleri kurtarmaya.”

Der, bir şiirinde Cemal Süreyya
Bende rakı bulamadım.gelmedigin günleri kurtarma isini şaraba verdim.
Şimdi kafam guzel, dünya guzel!

Peki ya yarın uyarınca ne olacak !!!!

28 Ekim 2012 Pazar

Neyse...

İnsan niçin bile bile lades diyor.insan bile bile neden tekrar ediyor. İnsan niçin kendi degerini bilmiyor. Aslında kendi ederini bilsede niçin görmezden geliyor.
İnsan bunu kendine niçin yapar?
Niçin niçin ?

Hep mı pişmanlık, hep mı hayal kırıklığı ? Nolurdu bu kez de, bir kez de şaşırtaydın beni? Yazık zamana, yazık buncasina değersiz kılınan bu duygulara, yazık sana, Yada daha cok bana ....

Defalarca sordum kendime ; başka türlü olabilir miydi diye?
Ama artık cevabını biliyorum. Olmazdı .
Maalesef ki olmazdı.
Kahretsin ki olmazdı.

Yada iyiki de olmuyor. Hersey birbirine bu kadar mı dolanır. Bir kadın bu kadar mı ucuzlasir, bayalasir. Bir adam bu kadarmi , bukadarmi, bukadarmi .....

Neyse....

Bunca zamandır, bunca yıldırki suskunluklarına bir yenisi olsun bu da.

Sonuçta hayat hikayesi diye birsey yoktur. Biz yazıyoruz o hikayeleri...
Hersey layigina dönüşür ...

17 Eylül 2012 Pazartesi

Varligin

Varligin bana bir lütuf mü ?
Yoksa ceza mı ? Anlayamadım , anlamlandıramasam da yasıyorum seni ve sana ait olan herseyi.

Bu ağır bir yük. Ne şükrüm var, nede isyanım...

Bildigim ; bu esaret, daha ne kadar kemirecek beni. Nasır bağladı yüreğim. Aklım hiç Selim değil. Gözlerim kör, yüreğim hala yangın yeri.


Mevsimler geçiriyoruz birbirimizsiz...
Peki; ne olacak şimdi ???

Soylesene sevgili!
Yarasalarin üstüne güneş doğar mı?

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Umutsuz...

beni hiç sevmediğini biliyorum / sadece beni ne kadar hiç sevmediğini merak ediyorum!

24 Ağustos 2012 Cuma

Var da var....

Bende yasanmisliklarin değil, yaşanmamışliklarin/yasanamisliklarin özlemi, hasreti var.

Bu ruh da vücut bulan ızdırap ne zaman sona erer, bu hasretlik hali, bu hapislik hali ne zaman biter diye bir merak var... Yorgun kalbim ne zaman iflah olmaz yüreğine siner acep diye bi umut var. Garip gönlümün biçare bam telleri ne zaman nefes alacak diye bekleyen bi sabrım var.

Gel dondur beni bu yollardan, al götür gidilmemiş yerlere, görülmemişliklere,yasanacakliklara, unutturup unutturup, yeniden sevdir kendini diye dileklerim var...

Keske başka türlüsü olsaydı diye, sözlerim ama başka türlüsünü beceremedin diye sana icerlemis bir asabım var...

17 Ağustos 2012 Cuma

Bu gece

Bu gece sahip olamadiklarim( sen ve askımız ) icin değil sahip olduklarım icin gözlerimlerimden yaslar geliyor...

Ama hayır hayır !!!

Vazgeçtim ağlamaya değil gülmeye deger...

20 Haziran 2012 Çarşamba

27 Mayıs 2012 Pazar

Bende bir ask var

Goksel'e bu guzel ve derin sözler icin teşekkürler.

...

Bende bir aşk var
Onu hep yanlış kalplere bıraktım
Bende bi aşk var
Onu soğuk yataklarda harcadım
Tutup dileğimi neden köksüz ağaçlara adadım
Bende bir aşk var
Onu hep kırık yelkenlere bağladım
Senin gökyüzünde benim yerim yoktu
Kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu
Senin toprağında benim evim yoktu
Kader aynı sondu yazdığı son hikaye buydu
Yanlış yerde geziyor bu kuş
Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş
Beklediğim biri var o sen değilsin yazıkki
Anladığım bi yudum sevgin var
Neden hep kötü rüyalarla uyandım
Bende bi kalp var
Onu en ucuz romanlarda harcadım
Bende bi aşk var
Onu hep yanlış kalplere bıraktım
Senin gökyüzünde benim yerim yoktu
Kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu
Senin toprağında benim evim yoktu
Kader aynı sondu yazdığı son hikaye buydu
Yanlış yerde geziyor bu kuş
Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş
Hep yanlış yerde geziyor bu kuş
Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş

14 Nisan 2012 Cumartesi

İki yabancı

Aynı mekanda iki yabancı gibi ayrı masalarda oturmak,Allah'ın selamını birbirimize zor vermek kadar canımı yakan birsey yasamış miydim acaba daha önce .
Yazık bize. Biz mi kalmış ki?
Yazık sana, yazık bana!
Anlayamadığım ;
Hala ben yokmusum gibi davranmak seni yormuyor mu?
Dilin kemiği yoksa nasıl kalpleri paramparça ediyor diye dusunurdum lakin asıl bu evrende maddesi bile olmayan duygu ve davranışlar yüreği parcalamakla kalmayıp insanı darmaduman,umufak ediyor.

13 Nisan 2012 Cuma

Kibrit çakmak

Ne koyuyor biliyor musun?
Asıl olay o diil de ne biliyor musun?

Sen benzini dokmussun tüm bedenine, tüm ruhuna , durmuşsun tam karşısında Ama o bir kibrit çakma cesaretini gösteremiyor ya yazık !!!

30 Mart 2012 Cuma

Gercek motivasyon

İnsan; üzüntülerinden, acılarından beslenir, karşısına çıkan zorluklarla mücadele ederken büyür, olgunlaşır diye düşünüyordum. Acı cekmeyen yazı yazamaz,güzelliklerin kıymetini bilmez diye düşünüyordum.
Ta ki bugüne kadar...
Oysaki yanilmisim. Oysaki insan mutluluklarından heyacanlarından ve umutlarından da beslenebiliyormus. Hemde yıkıcı değil, yapıcı bir motivasyon sağlıyormuş. Evet acılar , zorluklar da insanı olgunlastiriyor, başarmaya zorluyor. Fakat böylesine bir motivasyon değil, insanı köşeye sıkıştırıp bunu sağlıyor.
Bu gün anladım ki ; asıl motivasyon bu değilmiş.Asıl motivasyon umutla, zorda kaldığın , yapmak zorunda oldugun icin değil, yapmak istediğin icin olanı imiş.

Ne mutlu,yapmak istiyorum diyene!
Sevgilerle :))

17 Mart 2012 Cumartesi

Geceyarısı iyi niyeti !

Yepyeni gicir gicir umutlarım var. Henüz tohumlar,yarın filiz olucaklar, ertesi gün ağaç,sonraki haftaya ise;orman

Bahar geldi. Ağaçlar tomurcuk tomurcuk yakında , bizler ise çiçek çiçek ... Bu kaktüs gibi hayata ve olumsuzluklara inat çiçek çiçek ...

15 Mart 2012 Perşembe

Yetmiyor da...

Bir bankta oturdum bugün düşünüyorum; yetmiyor bana bu ask Yada aslında asksizlik... Lakin vazgeçmek zamanı gelmiş geçiyor , lakin elim kolum bağlanmış, lakin umarsiz, lakin küçük bir kiz cocuğu gibi çaresiz ve maalesefki herseye rağmen bu aptalcasina ve bir o kadar da manasizcasina neden bu lakinlere böyle sığınısim...

Canim Nazım'in da söylediği gibi yani;


Seni düşünmek güzel şey
ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum...

Nazım Hikmet

26 Şubat 2012 Pazar

Son Otobüs

Gece yarısı.Son otobüs.
Biletçi kesti bileti.
Beni NE bir Kara haber bekliyor evde,
NE rakı ziyafeti.
Beni ayrılık bekliyor.
Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
Elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Geçtim putların ormanından baltalayarak
Nede kolay yıkılıyorlardı.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
çoğu katkısız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
NE böylesine hür.



İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
karşıma çıkıveriyor geçmişten
Bir söz
Bir konu
Bir el işareti.

Söz dostça
Koku güzel,
El Eden sevgilim.
Kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti
hatıralardan şikayetçi değilim.
Hiçbir şeyden şikayetim yok zaten,
yüreğimin durup dinlenmeden
Kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Artık NE kibri nazırın, NE katibin şakşağı.
Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı,
güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
Ve belki, NE yazık,
Hatta en güzel yalan
Beni kandıramıyor artık.
Artık söz sarhoş edemiyor beni,
NE başkasının ki, nede kendiminki.

İşte böyle gülüm,
Iyice yaklaştı bana ölüm.
Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
başladım soyunmağa.
Bir tren penceresiydim,
Bir istasyonum şimdi.
Evin içerisiydim,
şimdi kapısıyım kilitsiz.
Bir kat daha seviyorum konukları.
Ve sıcak her zamankisinden sarı,
Kar her zamankinden temiz.

Nazım Hikmet Ran

1 Şubat 2012 Çarşamba

Bekliyorum. Yeter ki gel...

Bekliyorum.
Sevdiğim adam gelsin diye. Ne enteresan şey beklemek. Sabırsızlıkla,heyacanla,ümitle ve kocaman bembeyaz,pespembe,kipkirmizi bir özlemle...
Bembeyaz lapa lapa yağan beyaz yağmurların eşliğinde,pespembe duygularimla ve kipkirmizi tutkularimla beklemek ne enteresan ne guzel şey beklemek.
Bekliyorum seni ...
Sair demisya hani;
Öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Sen gel yeter ki! Zaten hangi havada gelsen o hava,en guzel hava benim icin ... Sen gel yeter ki... Gel yeter ki... Gel...

26 Ocak 2012 Perşembe

aşk ve acı

Efendim, platonun şöleninde şöyle bir hikaye vardır: insan ilk yaratıldığında hermafroditti. daha sonra tanrı onukadın ve erkek diye ikiye böldü. ikiye bölünen insan yaşadığı müddetçe hep öbür yarısını aradı durdu. ki hala arar ve bulduğunu geçici bir süre öbür yarısı zanneder, lakin öyle çıkmaz genelde. kendi yarısını bulamadığını gören insan dehşetengiz acılar çeker. bundandır aşk ile acı birbirine geçmiş iki kavramdır. aşk acıya mahpustur, acı da aşkla ancak vücut bulur.

Gelirim ey dost

Gelirim ey dost; ayaklarım kanasa da dikenlerden,

Dar kafeslerden kurtulup, kırıp zincirlerimi yine Sana gelirim.

Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum.

Yolunda ölmek icin, Seni ararken, Sende tükenmek için gelirim.



varlıgın...


Susup karşımda lâl olsan dahi,
varlığın kelimeler dolusu lugât bana...!


23 Ocak 2012 Pazartesi

Rüzgar yiyen kiz...


Bütün gece rüzgar vardı. Ben yürüdüm yollarda. Rüzgarı icime çektim.icimdeki fırtınalar gercek bir rüzgar görsünler de yarışsınlar istedim,rüzgarı icime çektikce çektim. Rüzgar yedim bu aksam. Bu aksam sokaklarda dolaştı rüzgar yiyen kiz.
Biçare bir çaba içersinde kafasında ki sorulara cevaplar aradı gine,yine,yeniden. Nafile tabi bu arayışlar. Çünkü ; insan cevabını zaten bildigi sorulara cevap arama girişimine giriyorsa aslında kendini kandıracak başka çıkış yolları ariyordur. Ne care ki kendini kandıracak mazeretler bulamayınca ne care. Fakat oasıl bildigi ama inanmak istemediği daha dogrusu kabullenemedigi gercekler bir tokat gibi çarpıyor yüreğine,beynine...
Ama onlar gercekten varlar. Gercekler. Maalesef her daim,her
dakika,her saniye kafamın içindeler.

Hangisi daha kolay bilemiyorum.
Gercekleri görmezden gelip bir yalanı yasamak mı yoksa gercekleri tüm acimasizligiyla kabullenip o koca egonı ezip bunlarla yuzlesebilmek mi?
Üstadın biri şarkının birinde diyor ki; "Doğarken ağladı insan bu son olsun bu son."
Mümkün mü bu? Mümkün olsaydı da tüm sorunları çözer miydi acaba? Acabalarla tüketiyoruz ömrümüzü yazık!

Daha fazla düşünmenin derinleşmenin manası yok. Bu sorularında sonu yok. Oysaki zaman cok değerli . Ayrıca ciğerlerim rüzgara doydu,ziyadesiyle rüzgar yuttum bu aksam. Fazlası zarar ...

Sizlere karli ve romantik bir kartepe gecesinden sicak rüzgarli bir İyi geceler diliyorum. Sizlerin sag elini sol eliyle avutanlardan olmamaniz dileklerimle... Görüşmek üzere ...

TASARIMCININ SESSİZ ÇIGLIGI...

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış…
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş…
Ve onu “Renklerin Ustası” anlamına gelen Renge Çeleri olarak tanısa da; kısaca Renge Guru derlermiş…
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Ramici ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Renge Guru´ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş…
Renge Guru ise;
- Sen artik ressam sayılırsın Racacı. Artik senin resmini halk değerlendirecek. Diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor… Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.
Alıp resmi götürmüş Renge Guru´ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Renge Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Ramici yeniden yapmış resmi ve gene Renge Guru´ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Renge Guru… Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte… Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış… Çok sevinmiş ve koşarak Renge Guru´ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Renge Guru ise; Sevgili Ramici, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karsılaşabileceğini gördün…
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı…
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin… Yapıcı olmak eğitim gerektirir… Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi…
Sevgili Ramici Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın… Onlara Gore senin emeğinin hiç bir değeri yoktur…
Sakin emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma…




Bu hikayeyi başka bir blogdan copy paste  yaptım. benim hassas dönemime denk geldi bu hikaye. Tasarımın her dalında alanında çalışan insanların işlerine haddinden fazla karışıldıgını düşünmekle kalmıyor bizzati yaşıyorum da. Bu kadar karışılmaması gerektigini düşünüyor ve bu davranış-tutumları eleştiriyorum.

Yani bu profesyollikten uzak ve ayrıca insanların ve yetkilerinin alanlarına bu kadar rahat ve sorumsuzca hatta bencilce girilmemesi gerektigini düşünüyorum.bu davranışlar zararsızmış gibi görünsede uzun vadede tasarımcıyı da , yaptıgı işleride basite indirgeyen, pasifleştiren ve kişinin karar verme yetisini, işyerindeki prestijini sarsan ve hatta kişiyi işe küstürme, firmaya küstürme ve bunun akabinindede ; artık tamiri,tedavisi imkansız, daha fazla birlikte çalışılamayacak bir noktaya geliniyor.
Ama galiba burda en büyük iş gene tasarımcılara düşüyor. Hiçbir zaman ve hiçbir şart altında kendinden ve kurallarından ödün vermemesi gerekiyor.
Ama tabiki bu o kadar kolay ve basit degil maalesef.
Malum bizler de insanız ve hayatımızı idame ettirebilmek için para kazanmamız gerekiyor. Hal böyle olunca dogru ve profesyonelce olmayan durumlarda tavrını koymak o kadar da kolay olmuyor. Çünkü kazanan hep mali gücü olan otorite oluyor. Ceketini alıp çıkman ve prensiplerine sıkıca sarılabilmek için bir güvencen olması gerekiyor.
Tasarımcıların fikirlerini dinleyin.Yapmasanız da dinlemeyi ögrenin.Saygı duymayı ögrenin.En azından duymaya çalışın.Onları bir oporetör gibi kullanmayın.Vasıfsız ,düşünmeyi unutan ,fikrini söylemeye, dillendirmeye korkan bireyler haline getirmeyin.....


Son olarak bu konuyla ilgili buldugum bi kaç afişi ve bir videoyu paylaşmak istiyorum sizlerle.





   
















22 Ocak 2012 Pazar

Bob Marley'den

Bakmayın insanların ''Beni çok sevecek birini arıyorum''demesine.. Büyük bir sevgiye maruz kalınca hepsi kaçacak delik arıyor..
Bob Marley

20 Ocak 2012 Cuma

Uykusuz

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

Nazim Hikmet

18 Ocak 2012 Çarşamba

BEKLENEN

Beklenilen, ister bir insan olsun ister bir hâl, sahip olduğu değer ile ona atfedilen değer arasındaki makas açılıyorsa "artık demir alma vakti gelmiştir limandan".


Ben de bu saatten sonra konu özeti olarak; beklemeyi bırakıp sahip olduklarım,elimde kalanlar,yanımda olanlar ve yazılarıma sarılıp yetinmeye çalışırım.
Yetinmek...
Ne acı değil mi bir insanın konu ne olursa olsun yetinmeye çalışması? Yetinmek de yetinmeye çalışmak ta aslında kendini kandırmak. Çünkü insanın yapısına,yaradılışına,nefsine ters yetinmek, tevekkül göstermek.
Değil mi ki; Hz. Adem bile kendisine nail olanla yetinmemiş, yetinememiş daha fazlasını istemiş, nefsine yenilmiş ,merakına kurban olmuştur.
Biz ademoğulları ve havvakizlari yetinmekle sadece kendimizi kandırmakta ve icin icin , gizliden gizliye de arzuladıklarımızı elde etmek icin fırsat kollamaktayız aslında.


Ben ise bir otobüs koltuğun da oturmuş ,seyahat esnasında bunları düşünerek aslında ruhuma seyahat ederek bloğuma da yeni bir post atıyorum . Aslında her seyahat, her yolculuk insanın kendisine yolculuktur. Ama sanırım asıl mutluluk ve seyahatlerimizden  elde ettiğimiz tatminde ruhumuzda bulduğumuz güzel şeylerin sayisisina Yada bizi ne kadar doyurduğuyla orantılı.





TEMİZLİK

Temizlik yapıyorum bu aralar. ama öyle kapıyı camı duvarı degil, hayatımı temizliyorum.
Gereksiz insanlar, gereksiz arkadaşlar, yaşamaya degmeyecek luzumsuz aşklar,istemeden yapılan işler vb daha nice şey...


Çok sıkıldım bunaldım. Alayına isyan, gidere gider, atara atar yapan bir durumdayım. O kadar bunaldım ki; aslında birini siliyorken başka neleri siliyorum gibi politik hesaplar dahi yapmıyorum. Büyük ve ciddi bir temizlik hedefliyorum.Sonra elimde ne kalmış diye bakıp o elimdekilerle yoluma devam etmek istiyorum. Bu temizlik yeni bir iş yeni biş aşk ,yeni bir neden lazım diyecek kadar radikal hatta. Çünkü; Bana yeni bir ben lazım.




Ben kaçar görüşmek üzere .....


15 Ocak 2012 Pazar

Günaydın

"En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız" diyerek Nazim Hikmet'i analim ve bugününde o en guzel günlerinizden biri olması dileklerimle herkese GÜNAYDINLAR...




13 Ocak 2012 Cuma

YETER

       Yeter, yeter artık...                                                                






       Öylesine bunaldım ki; senden ve sevginden  (sevgisizliginden) gereksiz zamanlarda ki gereksiz ilginden gerekli zamanlardaki duyarsızlığından bıktım usandım.Nedir bu yasadıklarımız anlamıyorum ki, sorgulamaktan yoruldum.Belkide cevapları bulmak istemiyorum o yüzden soruların içinde kayboluyorum.Çünkü buldugum cevapları begenmeyecegim besbelli.

         Söylesene ben neyim senin için? Bence ne geçmisş var ne gelecek, dem bu dem de buluşalım, hayaller kurup eglenerek seni mutlu ediyorum sadece. Sana ulasamıyorum,ulasılmıyor,izin vermiyorsun çünkü. İşisine gelmiyor. Çabalamalarım bosuna yakında 1 yıl olacak hayatıma gireli. Zaman çok hızlı akıp geçiyor ve artık çok kıymetli.

         Peki ben neden - benden bu kadar hadi canım, evli evine köylü köyüne diyemiyorum.her girisimimde yılıp neden kosa kosa dergahına geliyorum? Neden istikrarlı bir tavır sergileyemiyorum.Neden ben olamıyorum. Neden hep kendimden, kararlarımdan ve kurallarımdan ödün veriyorum. Ve  bi boka yarasa bari. Her geçen gün kendimden daha çok nefret ediyorum. Senden daha çok nefret ediyorum. Her geçen gün daha çok ''klavye delikanlısı'' oluyorum ve her geçen gün daha çok içimden konusuyorum.



    


 Kartlarımızı açık oynamamız lazım. Açık açık her şseyi konusmamız lazım.İşisime gelmiyorsa da arkamı dönüp kosa kosa uzaklaşmam lazım senden ve seni hatırlatan her seyden. Çünkü zarar veriyor artık bana bu zafiyetim. Zamanımı çalıyorsun, umutlarımı tüketiyorsun,hayallerimi karartıyorsun, inancımı kırıyor, kisiligimi hiçe sayıyor ve beni ben olmaktan çıkarıyorsun.
Benim gönlüm yol geçen hanı diil.Paldır küldür giren olmaz.Kolay kolay kimseye boyun egmez. Kabullendigini de benimsedigini de istese de kolay kolay terk edemez. Hadi paldır küldür izinsiz, selamsız girdin-adam gibi adabınla otur madem . Sahiblen yerini ,dosta düsmana karsı sevindir beni. Mevlana da söylemistir ki;Gönül yol geçen hanı degil;dergahtır...!Öyle paldır küldür girilip-çıkılmaz günahtır. 


      Yoruldum senden, gönlümü de yordun , aklımı da, ruhumu da , vücudumu da, saçımı da, elimi de, tüm hücrelerimi yordun ! Artık etegimizdeki taşları döküp muhasebemizi yapmamız lazım. Yavas yavas bir kuklaya dönüştüm, gel dediginde gelen, git dediginde giden otur dediginde oturan.Karar verme yetimi kaybediyorum.Kendimi kaybediyorum yavas yavas.Bu sekide birbirimizi hırpalamaya, duygularımızı gururumuza kurban etmeye , egomuza malzeme etmeye, birbirimizi böyle tüketmeye ikimizinde hakkı yok... Yeter artık yeter! Yeter! Yeter..                    






  

10 Ocak 2012 Salı

Hamam istiyorum ....



Kalabalıklar içinde yalnızım... Mutsuzum. Hastayım.

Ama fizikselden çok ruhen yorgunum. 


kendimi bir türk hamamına kapatıp bu soğuk günlerde kemiklerim ısınana , kaslarım kendini bırakana, gevşeyene, kalbimin etrafına saran kir pas ve karanlık çözülene, beynim yeni fikirlere gebe kalana kadar, vücudumun her bir hücresi beynimin sözünü dinlemeye başlayana kadarda kapalı kalasım var.


Yada bir spa merkezine kapanıp buhar odalarında sıkıntılarımı da buharlaştırmaya kafamın gözeneklerini de açmaya masajcıların önüne anadan dogma sere serpe yatıp vücudumun her yerini mıncıklatmaya ihtiyacım var.Ruhumu dinlemeye sadece dinlenmeye diil de ne istediğimi de bulmaya çalışmam lazım. 




Yada sevgilim mi yoksa diil mi henüz ve hala karar veremediğim adamın kollarına bırakıp kendimi göğsüne yaslanıp yatıp her şeyi unutmalı mıyım?


bilmiyorum nasıl olacak? Fakat tedaviye başlamam gerek. Ruhumu kaybettim. Tekrar kazanmam gerek.