23 Ocak 2012 Pazartesi

TASARIMCININ SESSİZ ÇIGLIGI...

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış…
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş…
Ve onu “Renklerin Ustası” anlamına gelen Renge Çeleri olarak tanısa da; kısaca Renge Guru derlermiş…
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Ramici ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Renge Guru´ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş…
Renge Guru ise;
- Sen artik ressam sayılırsın Racacı. Artik senin resmini halk değerlendirecek. Diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor… Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.
Alıp resmi götürmüş Renge Guru´ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Renge Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Ramici yeniden yapmış resmi ve gene Renge Guru´ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Renge Guru… Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte… Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış… Çok sevinmiş ve koşarak Renge Guru´ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Renge Guru ise; Sevgili Ramici, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karsılaşabileceğini gördün…
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı…
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin… Yapıcı olmak eğitim gerektirir… Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi…
Sevgili Ramici Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın… Onlara Gore senin emeğinin hiç bir değeri yoktur…
Sakin emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma…




Bu hikayeyi başka bir blogdan copy paste  yaptım. benim hassas dönemime denk geldi bu hikaye. Tasarımın her dalında alanında çalışan insanların işlerine haddinden fazla karışıldıgını düşünmekle kalmıyor bizzati yaşıyorum da. Bu kadar karışılmaması gerektigini düşünüyor ve bu davranış-tutumları eleştiriyorum.

Yani bu profesyollikten uzak ve ayrıca insanların ve yetkilerinin alanlarına bu kadar rahat ve sorumsuzca hatta bencilce girilmemesi gerektigini düşünüyorum.bu davranışlar zararsızmış gibi görünsede uzun vadede tasarımcıyı da , yaptıgı işleride basite indirgeyen, pasifleştiren ve kişinin karar verme yetisini, işyerindeki prestijini sarsan ve hatta kişiyi işe küstürme, firmaya küstürme ve bunun akabinindede ; artık tamiri,tedavisi imkansız, daha fazla birlikte çalışılamayacak bir noktaya geliniyor.
Ama galiba burda en büyük iş gene tasarımcılara düşüyor. Hiçbir zaman ve hiçbir şart altında kendinden ve kurallarından ödün vermemesi gerekiyor.
Ama tabiki bu o kadar kolay ve basit degil maalesef.
Malum bizler de insanız ve hayatımızı idame ettirebilmek için para kazanmamız gerekiyor. Hal böyle olunca dogru ve profesyonelce olmayan durumlarda tavrını koymak o kadar da kolay olmuyor. Çünkü kazanan hep mali gücü olan otorite oluyor. Ceketini alıp çıkman ve prensiplerine sıkıca sarılabilmek için bir güvencen olması gerekiyor.
Tasarımcıların fikirlerini dinleyin.Yapmasanız da dinlemeyi ögrenin.Saygı duymayı ögrenin.En azından duymaya çalışın.Onları bir oporetör gibi kullanmayın.Vasıfsız ,düşünmeyi unutan ,fikrini söylemeye, dillendirmeye korkan bireyler haline getirmeyin.....


Son olarak bu konuyla ilgili buldugum bi kaç afişi ve bir videoyu paylaşmak istiyorum sizlerle.





   
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder